Tarihsel bir sürece sahip olan kulüplerin edinmiş olduğu davranış ve kendini ifade etme şekilleri birtakım kodlar sayesinde kültürel bir kimlik kazanır.
Kendi kimliğinin oluşması, aynı zamanda bir kurumsal ifadeyi de beraberinde içinde taşır.
Bu davranış kodları herkesi bağlar. Hele hele başkan ve yöneticilerin seçilme şartları bu kodların varlığının devamı koşuluyla seçilmişlerdir.
İşte Süleyman Seba…
Baba Hakkı ve Şeref beyden aldığı emaneti büyük bir sadakat içinde koruyarak üstüne katabileceği her şeyi ekleyip takımın gelişimini sağlamaktan başka hiçbir şey düşünmedi. O yüzdendir gerçek Beşiktaşlıların son başkanı Süleyman Seba’dır.
Hiçbir şekilde Beşiktaş için “Ahmet Dursun Seba gitsin” söyleminin kişisel çıkarlardan başka bir içeriği yoktur. Tarihsel içerik, Baba Hakkı’dan Şeref beye ve ondan Süleyman Seba’ya gelen davranış ve ahlaki kodları içeren kültürdür. Bu kadar kuvvetli içerikleri taşıyan bir kurumun, dışardan yapılan saldırı veya içeride oluşturulan sömürme mekanizması neticesinde yıkılması çok kolay olmaz. Ama verilen zararı bertaraf etmek çok zor olur.
Bu kadar tasviri yapmamın sebebi, Beşiktaş gibi bir kulübün geldiği noktayı daha iyi anlatma kaygısını taşımamdır.
Artık gelinen noktanın hani “bunun telafisi yok” tasvirini çoktan geçmiş olması ve geri dönüşün mümkün olmayacağı bir süreci Beşiktaş’ın yaşamasıdır. Son üç başkanın dönemiyle gelinen yere göz göre göre gelindi. Ve herkes suçlu…
Fikret Orman döneminin yönetim zaafları, verdiği zararlar ve yanlışlar ise ayrıca parantez açılarak incelenmesi gerekiyor. Çünkü artık süreç; borç batağından çıkıp Beşiktaş’ı başkanından koruma noktasına gelmiştir.
Beşiktaş’ın başkanından korunması gerekiyor! Bunun ne anlama geldiğini anlamlandırmak içerik olarak çok zor gözüküyor ki doğru, gerçekten çok zor bir içerik olarak karşımızda duruyor ama geçek bu…
Anlatmak lazım… Anlamak lazım…
Her alınan görevin ahlaki sorumluluğu vardır. Bu sorumluluğun yerine getirilip getirilmemesi ise belirli kontrol mekanizmaları sayesinde olur. Bir dernek olan, sivil toplum kuruluşu olan Beşiktaş Kulübü’ne Divan Kurulu üyesi olmak, Genel Kurul üyesi olmak, taraftar olmak çok ciddi sorumluluk ister. Bu sorumluluk başkan ve yönetim kurulundan daha önemli ve değerlidir.
Çünkü verilen görev sadece kulübü yüceltmek değildir, asıl olan, onun gelişimini sağlayacak ve hiçbir kültürel değerini kaybetmeden sürdürecek kontrol mekanizmalarına sahip olarak onu KORUMAKTIR.
İşte Beşiktaş’ın başkanından daha büyük sorun bu noktada kendini gösteriyor.
Öncelikle Divan Kurulu ve diğer kurulların özerk ve bağımsız yapısı ve Yönetim Kurulunun üstünde bir konuma sahip olma özellikleri yok edildi. Bu sadece yönetimin manevralarıyla değil, bizzat Divan Kurulu üyelerinin ve diğer kurul üyelerinin duyarsızlığı sayesinde oldu. Tüm tavırları ve uygulamaları, Beşiktaş’ı korumaya yönelik tüzük ve yönetmelikler üzerine olmalıdır ki zaafları bu noktada da ortaya çıkıyor. Genel Kurulda ise, seçme seçilme özgürlüğü, beş bin küsur renkli ve kim olduğu belli olmayan bu üyeler sayesinde elinden alındı ki; on dört bin üyenin çoğu buna sessiz kalarak sürecin engellenmesine hiçbir katkı yapmadı; bu affedilemez. Genel Kurul üyeliği bir referans değildir, aksine büyük bir sorumluluktur ki bunun en önemli değeri seçime katılmaktır. Orada olmanın değeri bir grubun çıkarı üzerine veya kişisel beklenti üzerine bir kurgu olamaz. Aksine, Beşiktaş’ın çıkarları için bir zorunluluk olarak orada olmak gerekir.
İki bin beş yüz, ya da dört bin sekiz yüz üye ile seçim olmaz. Bunu kabul etmek mümkün değildir.
Ve taraftar… Beşiktaş taraftarı başka bir özelliğe sahiptir. ‘Halkın Takımı’ tanımının altında yatan kültürel kavram ve bunun değeri onu dünya futbol camiası içinde ayrı bir konuma getirmiştir. Bu duyarlılığı ondan sorumluluk alması üzerine beklentiyi beraberinde getirir ki tarihsel süreç ona bu misyonu vermiştir.
Ve,
Başka Beşiktaş yok!
Müslüm Gülhan / NationalTurk
Kaynak: Beşiktaş Postası