Yaşamımızdaki değerler toplamının anlam bütünlüğü ilişkilerimizdeki tavırları da belirler.
Ahlak, emek, saygı ve değerin tamamının ortaya koyduğu içerik toplamı kurumsal anlamda başarının ve gelişimin de ana kurgusunu temsil eder.
Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray gibi dernek statüsündeki sivil toplum kuruluş kimliğine sahip kulüpleri yönetmek de bir değerler bütünün kurumsal hale dönüşmüş şeklidir.
Kulüp başkanlığı talebi; sahip olduğu kültürel değerlerin kurumsal anlamda var olan ile bütünleşerek ortaya bir eş değer yaratması ile olur. Yüz küsur yıllık kulüpler ‘ben yönetmek istiyorum’ diye ortaya çıkacak basitlikte içeriğe sahip değillerdir.
Eğer kişisel kaygı taşınıyorsa, değerler toplamının kurumsal halinin ret edilerek kişiselleştirilmiş beklentilerin öne çıkma tehlikesi ile kurum karşı karşıya kalıyor demektir. Bu da ahlak, emek, saygı ve değer kavramlarının ret edilmesi anlamına gelmektedir.
Toplumsal dizayn içinde ‘ahlak’ ayaklar altına alınırsa emek, saygı ve değer tüm anlamını kaybeder. Toplumsal yapıda artık yıkım erozyonu başlamış demektir.
Bu erozyonun, yaşamın her alanındaki kurumlara hele hele dernek ve vakıf olarak kurgulanmış kurumlara sirayet etmesi de çok kolay olur.
Çünkü, alınan yetki ile yapılacak ‘cömertliklerin’ sorumluluğu genel kurullarda sadece bir parmak kalkması kadardır.
Beşiktaş Olağanüstü Genel Kurluna giderken tüm değerler bütününü göz önünde alarak ortay bir anlam çıkarmak gerekiyor.
Serdar Bilgili, Yıldırım Demirören ve Fikret Orman dönemlerindeki yönetim iradelerinin aldığı kararları ve bunların Beşiktaş tarihsel yapısındaki kültür kodları ile karşılaştırdığımız zaman bir değerler bütünlüğü oluşması mümkün değildir. Maddi anlamdaki borçlanmanın bir yok oluşa doğru kulübü sokması ile başlayan süreç, yönetim anlayışındaki tüm Beşiktaş değerlerinin yok edilişi ve yeni farklı ve temeli toplumsal yozlaşmanın yansıması olan erozyondan kaynaklanan bir mekanizma oluşmasına neden olmuştur.
Sürecin sorumluluğunu sadece üç kişiye yüklemek de doğru olmaz sanırım.
Bu yozlaşma karşısında yönetim içinde görev alan Ahmet Nur Çebi, İsmail Ünal Serdal Adalı… isimler de aynı ölçüde bu kayıplardan sorumludurlar.
Bu kadar büyük zarar bir kişinin alacağı kararlar ile mümkün değildir. Bunu destekleyen bir kurgunun ve bu kurgu içinde bu kararları imzalayacak ve uygulayacak insanlara ihtiyaç vardır. Yani süreç, genel kurul içindeki pazarlıkların yönetime ve alt kadrolara kadar sirayeti ile mümkün olur.
İşte bu aşamada Beşiktaş kişisel çıkarlar için artık araç haline getirilir.
Ahmet Nur Çebi, 6,5 yıl görev aldığı dönemde, bu erozyona neden olan tüm anlaşmalara imza attı ve hiçbir şekilde muhalefet şerhi koymadı ve karşı yazı yazmadı. Şimdi bu kararlardan sadece Fikret Orman’ı sorumlu tutmak mümkün mü? Bu borçların yüzde doksanında Ahmet Nur Çebi’nin imzası var. Nasıl kendini bu sürecin dışında tutarak başkan adayı olduğunu lanse edecek. Ve bunun karşılığını bulacak mı? Bu daha vahim bir durum…
İsmail Ünal, CHP ikinci dönem başka adayı yapmamasının nedenleri olan soruşturmalar ortadayken ne için aday oluyor? En vahimi, deprem toplama alanı olan Ortaköy futbol sahasını imara açarak aslında ne yapmak istediğini de çok iyi anlatmış olmaktayken. Kulüp başkanı adaylığı ile bu kadar büyük çelişkileri bir araya toplamak da meziyet.
Ali Gültiken, Metin Ali Feyyaz üçlemesinin Beşiktaş içindeki tarihsel önemi ve bunun bir kült haline gelmesine neden olan kişilerden bir olan Ali Gültiken, bu sürecin dışın da hatta üstünde bir yer alması gerekirken, sürecin içine girerek bu külte zarar verecek şekilde pazarlılar içinde bulunmasını anlamak mümkün değildir. Sanırım konumunun farkında değil. Tüm bunların dışında Beşiktaş değerler bütününü korumaya aday tek bir muhalif var: Hürser Tekinoktay.
Hepsinin dışında, ortay sadece Beşiktaş kavgasını koydu ve referansı da bu kavgadır. Ne pazarlık ne gurup ne rant ne komisyon ne menajer… sadece Beşiktaş kaygısı.
Baştan aşağıya Beşiktaşlı…
Kazansa da kaybetse de onunki Beşiktaş’ın kavgasıdır.
Kaynak: NationalTurk