Doğanın devamlılığı dişi üzerine kurgulanır. Yaşamdaki ana faktör olan doğayla işbirliğinin temelindeki üretim ilişkisi; yaratma misyonuyla kadına verilmiştir. Bu yüzden tanrılar cezalandırma unsurunun temeline hep kadını koymuşlardır.
Beraber yaşam koşulları, birtakım mutabakatlar üzerine kurularak ilişkinin kültür kodlarını oluşturuyor.
Bu kültür kodları, toplumların ilişki değerlendirilmesini sağlayacak sosyolojik kodlarının temelindeki mutabakatlardan oluşur. Bu mutabakatın içeriğinde, erkeğe ve kadına dair roller ile ilişkinin temelini sağlayan eşitliliğe veya eşitsizliğe dair davranış kodları vardır.
Az gelişmiş ülkelerde, ki biz de bu kategorideyiz, cinsiyet eşitsizliği üzerine bir algı yaratılarak ve bunun olmayan gerçekliği üzerinden erkek egemen feodal ilişkiler kabul görüyor.
Demokratik teamüllerin anlamsızlaştırılmaya çalışıldığı feodal toplumlarda, dini değerlerin bir sömürü mekanizması haline getirilmesi de aynı şekilde bir eşitsizliğin kurgulanmasından başka bir şey değildir.
Ve sistem ile sistemin içindeki yönetim ve ticari ilişkilerin tamamı erkek egemen yapıda oluşur.
Sosyal ve sınıfsal çelişkilerin yaşanmadığı ülkelerde demokrasinin talep görmesi mümkün olamaz. Yaşam şeklini almasını istediğimiz demokratik değerler için bir bedel ödemek gerekir.
Her zaman kişiler çıkarları için, kaybetmeye razı toplumlarda, bilgiye yönelik talep kısırlaşarak popüler kültürün tüm öğeleri toplum tarafından benimsenir ve artık sistem kendi rol modellerini yaratır. Bu rollerin kabulü ve reddedilmesi kişinin kendi inisiyatifinde değildir. Toplumda karşılık bulma üzerine alınan bir tavırdır.
İşte Fikret Orman da bu tavırlar üzerinden başkanlık rolü oynuyor.
Geçerli olan ‘maço’ kodları, yukarıdan aşağıya popüler yapıdaki erkek modeli olarak pazarlandığından Orman da bu rolü kendine uygun görüyor.
Çünkü bu ‘maço’ kültürün temeli, ahlaki değerleri oluşturan erdemlerin yok edilerek yozlaşmanın üzerinden bir kurgu oluşturulmasına dayanıyor.
Fikret Orman kabul görüleceğine inandığı için bu ‘maço’ rolüne -ki yüzüne gözüne bulaştırdı- başvurdu.
‘Rant’ kurgusuna rağmen, 1500 sahte üyeye rağmen, 2,5 milyar borca rağmen, milyonluk makbuzlara rağmen tekrar başkan seçileceğine inanmasının temeli, genel kurul yapısının ona verdiği güvendir ki bu Beşiktaş için büyük talihsizliktir.
Ama bu ’maço’ kurgusuna direnen bir kitle vardı.
Ressam Eugene Delacroix tarafından yapılan ve Fransız devrimini anlatan ‘Halka Önderlik eden Hürriyet’ tablosundaki kadından biri, o genel kurulun içinde direnen kitlenin içindeydi.
Hürser Tekinoktay’ın ısrarla rica ettiği ve kendi yönetim kurulu listesinde ismi olan sevgili Nilay Yılmaz elinin başparmağını hedefe doğru uzatarak üstüne yürümesi ve hedefteki Fikret Orman’a haddini bildirmesi, tarihe ışık tutacak bir kadın figürünün isyanının simgesi oldu.
Feodal yapı içinde her şeyde olduğu gibi, siyasi rant uğruna araçsallaşmış olan futbolun da tüm davranış kodları, erkek egemen söylemlere sahiptir.
Bu ‘maço’ söylemler kendini konsolide etmek için o kadar seviye kaybına uğruyor ki; şiddet dilini sokaklarda, evlerde, işyerlerinde kolayca öldürülen kadın davranış kodlarında ve nazik, naif bedeni üzerinden karşılık buldurmaya çalışacak kadar alçak bir cesarete sahip olmaktadır.
İçine düştüğü açmazı aşmak için dini ritüeli kullanmaya çalışması ise, artık sömürü kurgusunun ne kadar acz içinde olunduğunu ve ‘rant’ uğruna her yolu mubah görebilecek kadar körelmelerine neden olduğunun kanıtıdır.
116 yıllık kulübün tüm değerlerinin kaybedilmeye çalışıldığı bir dönemdeyiz. Aynı zamanda taraftar kimliğine sahip genel kurul üyelerinin, kulübün içinde bulunduğu durumla yüzleşmeleri gerekiyor. Artık kaybedecek bir şey kalmadı.
Nilay Yılmaz’ın ortaya koyduğu tavır, sadece kadın olmasıyla ilgili bir davranış şekli değildir, bu aynı zamanda bir Beşiktaşlı duruşudur.
Müslüm Gülhan / NationalTurk
Kaynak: NationalTurk