Spor

Futbolun yalanı, Avrupa’nın gerçeği – NationalTurk

Elmanın yere düşmesinin bilimsel bir açıklamasının olması onun yere düşüşünün tesadüf olmadığı anlamına gelir. Doğanın sırrını çözmek bilimin ve felsefenin görevi olması da insanlık adına bir sömürü mekanizmasını oluşturmak adına değil, aksine, insanın doğa içinde birlikte yaşamını kolaylaştırmak için gerekli koşulları sağlar. Çünkü insan doğaya tabidir.

Sporun temelini oluşturan tüm unsurlar; insanın doğada sağ kalmak için kendi adına ürettiği mekanizmaların sürecini tamamlayıp, koşulların insanlık adına avantaja geçmesiyle oluşan yeni koşullar içinde bir organizasyona dönüşmesi neticesinde ortaya çıktı. Ama, bilimin ve felsefenin yardımıyla.

Başlangıçtaki doğada sağ kalma mücadelesi kurallı bir mücadele şeklini alırken, organizma içinde zamana ve rakibe karşı bir rekabete dönüştü.

En hızlı, en çabuk, en kuvvetli olma amacı yüzlerce yıllık beklentiyi en pahalı, en zengin ve en paralı hale getirerek sporu, kapitalist sistem içinde alınır-satılır bir hale dönüşmesi de endüstrileşme kisvesi altında süreç olarak ticari ürün haline gelmesine neden oldu.

Sporun show-business haline gelmesine rağmen, bilimsel öğelerin etik değerlere sadık kalınarak süreç içinde kullanılması rekabetin boyutunu genişlettiği gibi, zamanı uzatarak sporun kurumsal bir oyun haline gelmesi için bir kültür kurgusu üzerinden prensiplerin oluşmasına da sağladı. Esasında bu kültür kurgusu sporun ilk yarış uygulamaları diliminde ortaya çıkmasına rağmen, sürecin ticari boyutunun verdiği zarar karşısında bir dirençtir.

Ve futbol dahil spor paradoksal bir hal aldı.

Ama bizim futbol için söyleyeceğimiz şey: Hiçbir paradoksumuzun olmamasıdır.

Biz ölçülemeyen şeyler hakkında konuşmayı seviyoruz-hatta bayılıyoruz. Çünkü, ölçemiyoruz! Ne ilimle ne de fen ile bir ilişkimiz kalmadı. Tüm bunlara rağmen haddimizi de bilmiyoruz. Dayanaksız ve içi boş konuşuyoruz.

Hâlbuki Heisenberg “ölçülemeyen şeyler hakkında konuşulmaması gerek” diye, çok güzel bir nasihatte bulunmuştu…

Benim derdim Türkiye’ye karşı oynanan büyük oyunu (!) bozma değil. Aksine, Türkiye’de oynanan oyunu bozmak. Hele-hele şu futbol oyununu!

Çünkü, futbolun endüstrileşmesini bile reddeden bu bizim ‘esnaf’ zihniyeti, futbolu tam anlamıyla ‘rant’ kurgusu oyunu haline getirdi. Ve bu paylaşım ağı öyle genişledi ki bunun üzerine biz birden ‘futbol ülkesi’ olduk. Tabii ki yalan!

Futbol, kulüplerin öz kaynaklarını bile kaybettiği bir ortamda, futbolu ‘araç’ haline getirerek bir azınlığın çıkarına hizmet eden oyun şekline dönüştü. Haliyle, sömürü mekanizması içinde sömüren; esnaf kılıklı vasıfsız yöneticiler olurken… Sömürülen; beyaz-mavi-siyah yakalılar ile öğrenciler bile dahil tüm çalışanlar oldu.

Türkiye’de futbolun içeriği ve konuşma seviyesi alt kültür başlıklarıyla birlikte kıraathane dilidir. İşte mühim olan buradaki büyük resmi görmek lazım.

Neyse ki Avrupa maçları var…

Hani yurt içinde yöresel figür haline getirilen futbolu manipüle ederek bir sömürü mekanizmasına dönüştürüp içini boşalttıktan sonra, ‘biz futbol ülkesiyiz’ diyerek süreci pazarlamanın her şeyine kabul ama Avrupa’da yüzleşmek zorunda kalınması ise başka bir gerçeği ortaya çıkartıyor. Futboldaki gerçekleri…

Kulüp boyutunu, yönetim boyutunu, antrenör boyutunu, oyunun teknik-taktik boyutunu ve futbolcu boyutunu.

Her üç takımda ikinci, hatta üçüncü sınıf takımlarla maç yapmalarına rağmen ortaya çıkan gerçekler küçümsenemez. Ama asıl süreci üst düzey takımlarla oynanacak maçlar esnasında değerlendirmek daha gerçekçi olacaktır.

Okan Buruk’un buralarda kriz yönetmesi mümkün değil

Galatasaray için söylediğim şeyi yenilemek istiyorum. ‘Galatasaray’ın oyun aklı geçen yıl transfer edilen 4 oyuncu tarafından oluşturulmaktadır’. Bu akıl aynı zamanda kenar yönetimini de dizayn etmektedir. İşte Zalgiris Kaunas maçında görüldü: 4 oyuncunun tamamı-özellikle Icardi olmayınca iş teknik direktöre kaldığından ve onun da verecekleri sınırlı olduğu için, takımın iki sene önce ligi 13. bitiren takımdan farkı kalmadı. Finansal açığının en önemli kısmını Şampiyonlar Ligi gelirleriyle çözme zorunluluğu nedeniyle Galatasaray’ın süreci iyi yönetmesi gerek. Okan Buruk’un buralardaki çıkacak krizleri yönetmesi mümkün değil. Avrupa’da hakeme bağırmak bir şeyi çözmez, bu stratejinin burada işlemediğini bilmesi gerek. Bu arenada mesleki donanımların kullanılasına ihtiyaç var.

Avrupa’daki bütün takımlar profesyonel bir çalışma yaparak yıl içinde istenilen transferler ve bütçelendirme çalışmalarını yıl içinde yaptıkları için, sezon hazırlık kampına neredeyse eksiksiz yapmaktadırlar. Bu çok önemli bir ayrıntıdır. Çünkü bizde ne profesyonel bir çalışma var ne de kampa tam takım yapama şansı var. Bizde genelde tek kişi üzerimden yürütülen bu çalışmalar ki o kişinin de ihtisas alanı bu değildir ve liyakatsiz olduğu için iş menajerler üzerinde yürütülmeye çalışılınca ortaya böyle arabesk bir yapı çıkmaktadır.

Bu ilk turlarda çok sıkıntılı olmayacak bir süreç görünse de ayrıntılardaki şeytanı yakalamakta yarar var.

Fenerbahçe uzun yıllar sonra iyi bir 9 ve 10 numara ile kadro bütünlüğünü oluşturdu. Yeni kadrosunun oyun aklının artık saha içinde olacağını ve bunun da Dzeko ile Tadiç üzerinden yürüyeceği belli oldu. İsmail Kartal bu maçlarda çok sıkıntı çekmeyecektir. Ama, maçlar ilerledikçe ve rakip kalitesi artıkça konuşacaklarımız daha da netleşecektir. Oyun sürecini Tadiç idare etmektedir. Bir 6 ile iki 8 numarayla oynaması ve iki 8 numaranın da Dzeko arkasına yaptığı koşular Fenerbahçe için iyi organizasyon olarak görünmekte. Özellikle Dzeko’nun 9’dan 10 geçişi ve yaptığı asist çok kaliteli bir oyundu. Fakat, tüm bunlarla beraber pas kalitesinin artması, alanın ve zamanının daralmasıyla birlikte bizim yerli oyuncuları hataya zorlayabilecektir. Yüksek kalibreli maçlarda bunun etkisi çok görünür.

Fenerbahçe için en önemli ayrıntı ortaya çıkacak krizlere karşı alınacak tavırlardır. Yönetim, antrenör, futbolcu ve taraftar bu süreç içerisinde farklı tepkiler gösterirse süreç zarar görür. Çünkü, Fenerbahçe medya önü takımıdır. Her şey ortada tartışılır. Bu konuda bir bürokratik kurgusu yoktur.

Şenol Güneş’in Başkan’ı koruma histerisi

Yazıyı Tiran maçından önce yazdığım için, Beşiktaş takımı yerine son Şenol Güneş’in basın toplantısı üzerinden gitmek istiyorum. Bence bu toplantının içeriği maçtan daha önemliydi. Çünkü, Şenol Güneş yaptığı bu basın toplantısında Tiran maçı için stratejisinin Başkan’ı korumak olacağını beyan etti. Tiran maçında Başkan’ın istifaya davet edilmemesi için kurduğu uzun cümlelere rağmen anlattığı kısacık şey buydu. Ve takımın sonuç olarak da oyun olarak da bir tepkiye mahal vermeyecek şekilde motive edildiği de çok net belli oluyor. Şenol Güneş’in Başkan’ı koruma histerisi Beşiktaşlılık ve Beşiktaş’ın dışında başka bir anlayışın nedenine bağlı olduğu da açık olarak görünüyor

Artık önümüzdeki maçlara bakacağız.

Müslüm Gülhan / NationalTurk

Beşiktaş Yönetilemiyor

YUNANİSTAN KİRA GARANTİLİ GOLDEN VİSA PROJESİ

Yunanistan Kira Garantili Golden Visa Programı Satılık Gayrimenkul

Medya Oluşum

Medya Oluşum Dünya'da 170'den fazla ülkede ilgiyle takip edilen Türkiye'nin en hızlı gelişen ilk Dijital Haber Platformudur.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu