Emre Belözoğlu, kendi şerefini, eşinin ve annesinin ‘bekaretine’ bağlayarak ayrımcılık yapıyor. Yani hepimizi bağlıyor ve zararını hepimiz görüyoruz.
Gün geçmiyor ki erkelerin kendilerini ifade etmelerinden veya namus ve ahlak kavramlarını ifade etmelerinden dolayı kadın bedenini kullanmasınlar. Emre Belözoğlu futbol sahalarındaki şiddet unsurlarını fiziki ve sözlü olarak fazlasıyla kullanan biriydi. Futbol da erkekliğin ne olduğunu tanımlayıp, süreklilik içinde her seferinde erkekliğin yeniden yapılandırıldığı için, onun adına belki de yeteneklerinin yanında sosyal ve inanç kurgusunun verdiği ve erkek egemen yapısından dolayı iktidar ayrıcalıklarını bulduğu için bu alana yöneldi.
Futbol ortamının kullandığı dil ve söylemleriyle, pratikleriyle, kurallarıyla, erkeklerin iktidarını yapılandıran bir alan olması yanında, bunun ne anlama geldiğini göstergesi olarak şiddet pratiklerini her seferinde erkeklik kimlikleri üzerinden yeniden üretirken, diğer taraftan erkek hegemonyası lehine bir iktidar mücadelesi verildiği alandır. 2006 Dünya Kupası’nda, Fransa Milli Takım oyuncusu Zinedine Zidane’ın kırmızı kart görmesiyle sonuçlanan hareketin nedeni olarak, İtalya Milli Takım oyuncusu olan Materazzi’nin kendisine söylediği: ‘Kız Kardeşini Tercih Ederim’ sözü, ataerkil zihniyete ile güç göstergesinin ve şiddetin sonuç alınabilecek bir argüman olması bakımından içerik olarak çok kötü olmasına rağmen, derdimizi anlatmak bakımından örnek teşkil etmektedir.
Futbol, teknik kurgusunun ve yeteneklerin kullanılması yanında, içerik ayrıntılarında eril şiddete ve cinsiyete dayalı bir hiyerarşi üzerine yapılandırılmış ve en güçlünün kazanacağı biçimde örgütlenmiş davranışlar bütünü olarak da tanımlanır. Aslında bu bir iktidar mücadelesidir. Şiddetin, erkekler lehine işletildiği, hegemonyasının perçinlendiği için erkek uygulamasının kabul edildiği bir kültüre sahiptir. Futbol, küreselleşme süreciyle birlikte, işlem hacmi bakımından bir endüstri haline gelmiştir. Bu endüstrileşme sonucunda, doğasındaki etik kurguda büyük kayıplar yaşanmasıyla birlikte küresel dünyanın saldırılarına açık hale getirilerek korumasız bırakılmıştır. Eril şiddet, ırkçılık, cinsiyetçilik, milliyetçilik ve sınıf kökenli kimlik ayrımıyla birlikte, futbol, politik açıdan ideolojik kullanımlardaki aparat olmaktan çıkıp ideolojinin merkezi olmuştur.
Futbol sahaları başlangıcından beri, saha içinde ve tribünlerde erkeklerin kendi erkek cinsini ispatlamalarıyla beraber, kadınsı değerlerin de özellikle tezahürat ve şarkılardaki sözler üzerinden aşağılandığı alanların başında gelmektedir. Cinsiyetçilik olarak adlandırılan bu yaklaşım, toplum içinde kadınlara yönelik bir ayrımcılığa neden olan tutum ve eylemlerden beslenir. Cinsiyet rolleri temelinde oluşan bu ayrımcılık, inanç ve ideolojik kurguların etkisiyle toplumsal yaşamın şekillenmesinde de belirleyici olmaktadır. Futbol-şiddet ilişkisi, spordaki cinsiyetçiliğin en önemli nedenlerinden biridir.
Çünkü futbol sahaları adeta ekonomik, politik ve kültürel mücadelelerin adresi olarak kodlanmaktadır. Bu da şiddeti sahaya taşıyarak, futbola kaldırabileceğinden çok fazla bir yük edinmesine neden olmaktadır. Emre Belözoğlu yurt dışında uzun yıllar oynamasına rağmen, yöresel kültür kodlarından ve yerleşik futbol kültürü içinde yetişmiş biridir. Bu feodal yapının tüm detaylarına kendini bırakarak bir kişilik yapılanmasına girmiştir ki bu kendi kararı ve kendisini bağlar. Kendisini bağlar ama, bu yapısının neticesinde karşılaştığı sorunu anlata bilmek için hepimizin muhatap olduğu cümleyi en cinsiyetçi ve ayrımcı yerden kurmasına neden oluyor. Bunu bir bakış açısı olarak değerlendirmek mümkün değildir. Çünkü kendi şerefini, eşinin ve annesinin ‘bekaretine’ bağlayarak ayrımcılık yapıyor. Yani hepimizi bağlıyor ve zararını hepimiz görüyoruz.
Hatırlarsınız ‘Ölü Ozanlar Derneği’ diye bir filim vardı ve orada müthiş bir replik vardı:
-Kitap okuyor musunuz Bay Anderson?
+Okumuyorum, eksikliğini de hissetmiyorum.
-Ama biz hissediyoruz, diye…
Unutmayın ki bu yöresel kültür yapısı neticesinde Türkiye’de ırkçılıktan ceza alan ilk futbolcu olmuş. Trabzonsporlu futbolcu Didier Zokora’ya bir maçta ırkçı sözler sarf ederken kibar tabirle çevirirsek (pis zenci) diye hakaret etmesi neticesinde 2 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılmış. Mahkeme Belözoğlu’nun daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmadığı ve yeniden suç işlemeyeceğine kanaat getirerek cezasını hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirlerine tabi tutulmasına karar vermiş. Peki Emre Belözoğlu bu cesareti nereden alıyor? İnanç kurgusu üzerinden ve aldığı cemaat kültürü etkisinden oluşan politik ayrımcılığın, erkek egemenliği temsil etmesi neticesinde ortaya çıkan ataerkil yapıda, hegemonik erkeklere kadınların yanında ayrıcalık kazandırmasından alıyor. Bu da büyük yanılgı içinde direk onun toplumsal statüde üstün olması sonucunu doğurduğunu sanmasına neden olmaktadır.
Futbol sahaları artık erkekliğin tamamlandığı birer arena olmaktadır. Erkekler sadece sahada oyun içindeki davranış kodlarında değil, tribünlerde söylediği şarkılarda erkek olma olgusunu kendi erkeklik bilinçaltlarını ortaya çıkarmaktadırlar. Erkek egemen kültür, her toplumda farklılık içermesine rağmen, toplumun kültürel pratiklerinde kendini gösteren-Cumhuriyet kuruluş dönemi ile bugün ki dönem arasındaki fark gibi-kadın erkek farklılığını toplumsal bir eşitsizliğe dönüştürerek, yerleşik bir gelenek haline getiren, ataerkil toplumlarda yoğunlukla görülen yaklaşımlardır.
Cinsiyetçilik, cinse dayalı eşitsizlik, kültürel ve toplumsal düzeyde, bir kısır döngü içinde sürekli erkeğin lehine yeniden avantajlar üretir. Bu avantajlar neticesinde oluşan ötekileştirme ve ikinciliğin sağladığı cesaret ve bunun oluşturduğu politikalar kadın cinayetlerine neden olur. Bu sorun hepimiz bağlar.
Müslüm Gülhan – NationalTurk