“Beşiktaş kaptanı şehit Kazım Çanakkale’de Anzaklar’a karşı savaşmıştı. Edebiyata gönül vermiş vatansever bir futbolcuydu. Görev aldığı 27. Alay’daki mevziisine gelen bir gülleyle şehitlik mertebesine ulaştığında cebinden kanlar içinde bir kâğıt parçası çıkmıştı.”
“Biz on bir arkadaşız, lakin arkamız daha var
Bu zevk alemi dar zannedip de aldanalım
Vekar hak gibi sakin, nezih ve saf olalım
Fakat bu hal ile kuvvet gibi cesur olalım”
Bir kulübün kuruluş hikâyesindeki böyle bir duygu yoğunluğu ve karşılıksız sevginin içeriğinin tarifi olamaz. Ölüm ile yaşam arasındaki ince kırmızı çizgi üzerindeki kısa süreli hesaplaşma içinde gönül verdiği değeri ortaya koymak ‘kutsal’ bir değerdir.
Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaraylı futbolcuların vatan sevgisiyle ortaya koydukları cesur tavırları, onların ölüm korkusunu aşarak farklı bir mertebede mücadele etmelerine neden olmuştur. Kulüplerin kuruluş kodlarındaki kültürü vatanı savunmak üzerine kurulmuştur.
Kaptan Kazım’dan başlayarak Şeref Bey, Hakkı Bey ve Süleyman Seba bu geleneklerle donatılmış kültürel yapıyı koruyarak ve asla taviz vermeden bu yüzyıla taşınmasına neden olmuşlardır.
Forma renklerinin, armasının hikâyelerinin içindeki ülkeyi korumak için oluşan kurgunun ve sonuçlarının çizgilerini taşıyan bir takımdan bahsediyorum. Bırakın milyon liraları, bırakın evi, arabayı, bırakın yatları, bırakın otel odalarındaki pazarlıkları, bedava biletleri…
Maalesef Seba sonrası başkanlar ve kurguları, bu kültürel yapıya sahip çıkma yerine, adeta yok edilmesi için örgütlü bir yapı içinde mücadele etmişlerdir.
Tüm bunları gelişime ayak uydurma ve dünya markası olma kisvesi altında gerçekleştirerek, tüm kaynakların mutlu azınlık elinde bir ‘rant’ kurgusu haline getirilerek 116 yıllık değerleri heba etmeyi başardılar!
Gelinen nokta artık iflastır.
Ahmet Fetgeri, Mehmet Ali Fetgeri, Nazım Nazif, Cemil Feti ve Şevket Beyler’in bir kulüp yaratmak için ortaya koydukları mücadele ve değerler, son üç başkan tarafından bilinçli bir şekilde bertaraf edilerek yok edilmeye yüz tutulmuştur.
Tarihinden ve kültür kodlarından koparılan takımın geldiği nokta, artık mutlu azınlığın çıkarları için kurgulanmış bir genel kurul üzerinden devamlılığı sağlamaktan öte gidememektedir.
Ne ‘Şeref’ ne ‘Hak’ ne ‘Hukuk’tan söz etmek mümkün değildir.
‘Beşiktaş’ı üzmesinler’ diye, mücadele eden Süleyman Seba getirileri bir kalemde silinerek, örgütlü kötülük tarafından içeriğin imhasına kadar gelinmiştir. Kulübün çıkarlarının hiçbir öneminin kalmadığı kurgu içinde geçen yıllar, kulübün ‘araç’ olarak kullanılan bir finans rezervi olarak görünmesine neden olmuştur. Bu artık pişkinlik derecesinde korkusuzca, örgütlü bir şekilde aleni olarak yapılmaktadır.
Bu kurgunun zemin bulmasındaki en büyük sıkıntı, genel kurul üyelerinin taraftar kimliğinden ziyade, küçük gruplar oluşturarak pazarlık masası kurmaları ile Beşiktaş amacını kişiselleştirmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu aynı zamanda bir entelektüel sorundur.
İşte bir fırsat: Kaptan şehit Kazım ile başlayan tarihsel sürece sahip çıkılması mı daha elzem, yoksa Fikret Orman’ın küçük grubu ile pazarlık yapılarak mevki ve çıkar sağlayacak masada olmak mı elzem? Karar bu noktada verilmelidir.
Tarihsel misyona sahip çıkacak bir adayın, Hürser Tekinoktay’ın ortaya çıkarak 600 kişilik Beşiktaşlılar ile Beşiktaş’ın çıkarlarının dışında hiçbir beklenti olmadan, ellerini taşın altına koymaları ve bunu pazarlıksız ve tavizsiz yapmaları görünmesi gereken ayrıcalıktır.
Ya Kaptan şehit Kazım’ın kemikleri sızlatılarak, “Paralar nerede” dedirten Fikret Orman’a süreç devam edilerek kaybedilme kabul edilecek.
Ya da kaptan şehit Kazım’dan Şeref Bey’e, ondan Baba Hakkı’ya ve nihayetinde Süleyman Seba’dan Hürser Tekinoktay’a Beşiktaş’ın çıkarları üzerinden bir saygı aktarımı devam edecek.
Sorumluluk Genel Kurul üyelerinin.
Müslüm Gülhan / NationalTurk
Kaynak: Beşiktaş Postası