Çağ yapay zekâ çağı…
Buna direnmenin karşılığının olmaması, yaşadığımız bazı gerçekleri de göz ardı etmemize engel değil tabii. Bilimin kurgusu yaşamın her yerine sirayet ediyor. Bunu reddetmenin değeri yok. Gerçeklerden uzaklaşarak popülist bir kurgunun averajını sağlamak, ancak politik konjonktürün devamlılığı için bilime direnmek ve durumu korumak açısından kaçınılmaz bir durum oldu.
Gelişmeler karşısında ortaya çıkan yetersizlik, gelişmelere karşıt olma ve kendini popülist kültür üzerinden boşa pazarlama üzerine strateji belirler.
Hele hele siyasi kurgu içinde bunu bir malzeme haline getirerek ve insanlara yönelik vicdani değerleri sömürerek bir alanı ele geçirmek veya ele geçen alanı korumak üzerine bir yapı ortaya çıkmış ise, işte o zaman durum faklı bir boyuta geçiyor.
Ele geçirilen alanın çıkar kurgusundaki rantın kayba uğrama ihtimali ki bunun düşüncesine bile tahammül edemezler. Bu az gelişmişlik sendromudur. İşte bu durumda, hiçbir zaman elde edemeyecekleri koşulları kaybetme kaygısıyla insan için vicdani öneme sahip değerleri spor üzerinden bile kaşımayı daha radikal duruma getirirler.
Çağın koşullarının bilimle bu kadar iç içe geçmesinin yanında, spor sektörü de bundan fazlasıyla yararlanıyor.
Sporun dünyada 5. ya da 6. büyük sektör olarak kabul edilmesi ve uluslararası ve ulusal kuruluşlar ile üniversitelerin, federasyonların, kulüplerin, medyanın bu kadar büyük yatırımlar yaparak bu sektörün gelişimine katkı sağlaması, artık sporun tartışmasız bilimsel kurgu içinde incelenmesini zorunlu kıldı.
İnsana dair anatomik, fizyolojik ve antrenman biliminin bilimsel verilerin gelişimi, ister istemez yapılan branşlara yönelik ekipmanların da bilimsel ortamda o branşı en iyi şekilde yapabilecek çalışmayı ortaya çıkardı.
Her şey sporun kendi ahlaki ve etik kurgusu içindeki rekabetin seviyesinin spora dair gelişmesine yönelik yapılıyor.
Kadın voleybolunda da öyle.
Sporun ahlaki değerleri din, dil ve etnik köken bakmaksızın dünyanın her yerinde aynı tavra ve değere sahiptir. Bu bir kuraldan ziyade davranış kodudur.
Sporun rekabet unsurlarının üst seviyeye çıkarılması, dünyaya, kıtalara ve ülkelere ait kırılması muhtemel yeni rekorların ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu sadece insan gücünün test edilmesiyle ilgili bir çaba değil. Bu, branşa özgü teknik ve taktik unsurların fiziki değişim ve gelişim çerçevesinde senkronize bir şekilde üst seviyeye çıkarılmasıdır.
Bunun temelinde, Türkiye Kadın Voleybol Milli Takımının başardığı gibi insan üstü bir emeğin ve yıllar süren bir çalışmanın karşılığını almak vardır.
Ve kadın sporcularımızın bu başarısında günlerce aylarca aileden uzak, anne-babadan uzak, eşinden uzak, çocuğundan uzak ve eğitiminden uzak verdikleri çaba yatıyor.
Ne için? Sadece 10 saniye içinde, 90 dakika içinde, 100 dakika içerisinde, 3 set içerisinde, 5 set içerisindeki verilen mücadelenin galibiyet üzerine karşılığını almak için. Bu çabanın üzerine yüklenen sorumluluk sadece bir kişiyi veya bir takımı bağlamıyor.
Takım ve kişiler üzerinden başlayan süreç, ülkenin kendisini bağlayarak, ülke değerlerine değer katmaya kadar giden bir sorumlulukla mücadele verilmesine neden oluyor.
Bu sorumluluk cinsiyet farklılığı olmadan herkes için aynı değere sahiptir. İşin esası, bu sorumluluğu alıp yıllarca süren insan üstü bir uğraşla başarıyı yakalamak ve daha önemlisi bu başarıyı sürdürebilir hale getirmek onur duyulması gereken bir unsurdur.
Bunu yerine getirirken her kadın voleybolcu bir atlet gibi, bir futbolcu gibi, bir yüzücü gibi, bir güreşçi gibi, bir tekvandocu gibi… branşın kendi kurgusu içinde, yapacağı sporu daha sağlıklı ve rekabet ortamını eşit koşullarda sağlayacak spor branşının ekipmanlarını kullanması normal ve zorunludur.
Cinsiyet farklılığı üzerinden ekipmanları eleştirmek, hele hele sporun felsefesine karşıt, erkeğin kadına hâkimiyeti üzerinden eleştirmeye kalkmak ve bunu şorta kadar indirgemek insanın canını acıtıyor ve insanı üzüyor. Sanırım sporu bu seviyeye düşürmek, ancak ve ancak birtakım insani kodların ehliyetsizliği sayesinde başarılıyor.
The post Şorttan sana ne! appeared first on NationalTurk.
Kaynak: NationalTurk