“Taraftarla itişen başkan, Coca-Cola tüketicilerine bağıran Muhtar Kent’e benzer”
Mayıs ayında yapılan kongrede başkan adayı Hürser Tekinoktay’ın yönetim kurulu listesinde yer alan isimlerden Temuçin Tüzecan Fikret Orman’ın istifası sonrası çarpıcı bir yazı kaleme aldı.
medyagunlugu.com’da yayınlanan “Ne Fikretler vardı, zaten yoktular..” başlıklı yazı;
Fikret Orman istifa etmiş. Öyle okudum.
Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün ‘Başkanı’ olarak epey süredir yoktu zaten.
Karar almıyor, sorun olduğunda ortalıktan kayboluyor, iyiyi sahiplenip, kötünün sorumluluğunu başkasına atıyordu.
Oysa Başkanlık raconu “başarı sizlerin, başarısızlık benimdir” demeyi gerektirir. Biz böyle gördük.
Başkanmış gibi yapıyordu sadece, çünkü unvanı oydu.
Başkan gibi davranması lazımdı çünkü Genel Kurul, al takke ver külah onu seçmişti.
O unvanı seviyordu, hep öyle kalmak istiyordu, o unvanla gelen maddi ve manevi çıkarlara alışmıştı.
İktidar aşkı iptila gibidir, bırakmak istemezsin, istesen de bırakamazsın.
FO bırakmak istemiyordu ama sonunda bırakmak zorunda kaldı çünkü Beşiktaş gemisi karaya oturdu.
Peki istifa etmiş olmasına şaşırdım mı?
Hayır çünkü geçen Mayıs ayında bindirilmiş kıtanın ve renkli sendikacıların Genel Kurul üyesi olarak katıldığı, Anadolu’dan İstanbul’a FO’ya oy vermeleri için getirilen sözde Beşiktaşlılar’ın eşlerinin, ellerinde alışveriş torbalarıyla “Uçak kalkacak acele edin, oylama bitsin” nidaları arasında seçildiği Genel Kurul’da kendisini en ön sıradan izledim.
Gördüğüm, her ne pahasına olursa olsun iskemleye tutunmak isteyen, bunun için sadece demokratik normları değil Beşiktaş değerlerini çiğnemekten kaçınmayan öfkeli bir adamdı.
İşlerin kulüp açısından çok kötü gittiğini, kendi açısından ise sürdürülemez hale geldiğini görmüyor, görse de, üstün meziyetleri sayesinde bu badireleri atlatacağını düşünüyordu.
Oysa sürdürülebilir bir durum değildi.
Herkes ona düşmandı. Kulübü en çok o seviyor, değerlerine en çok o değer veriyordu, en akıllı oydu, eleştirenler “karı” gibiydi. O ise babaydı, hepimizin babası üstelik.
Ayı enciğini severken boğarmış sözünden de, belli ki, başka birçok konudan haberi olmadığı gibi, haberdar değildi.
Beşiktaş onun ellerinde ölüyordu.
Nelerden haberdar değildi de, Beşiktaş’ın borçlarını Türk Lirası ile hesaplandığında ile yedi kat, dolar ile hesaplandığında iki kat arttırdı, sürdürülebilir bir Beşiktaş yapısı kuramadı, futbolcu seçimlerinde vahim hatalar yaptı, futbolcu maaşlarını nedense abarttı, sözleşme sürelerini nedense çok uzattı, iyi gideni bozdu, kötü gideni berbat etti, kulübe fatura kesip şirketine para kazandırdı, etrafındakilerin kulüpten para kazanmasının yolunu açtı, seçim süreçlerini tartışmalı hale getirdi?
Burada ticari, sportif ve ahlaki sorunlardan söz ediyorum.
Eğer o ya da ona yakın birileri “Biz her şeyi çok iyi biliriz” derlerse, “Bildiğinize göre, neden bir çuval inciri berbat ettiniz” sorusu kaçınılmaz hale gelir.
Kasıtlı mıydınız, bilerek mi yaptınız yani?
Birinden birine karar verin, başka seçenek yok çünkü.
Beceriksiz misiniz, kasıtlı mısınız?
Başarı sürdürülebilir olduğunda anlamlıdır.
FO’nun en büyük hatası Beşiktaş’ın sürdürülebilir düzene geçmesine ön ayak olmamasıdır. Daha da kötüsü, bu konuda adımlar atmadığı gibi, verimli bir sürdürülebilirlik dönemi gelmesini de çok zorlaştırmıştır.
Kısacası Beşiktaş’ın geleceği ipotek altındadır.
Meşhur sözdür, atalar vaktiyle, “taşıma suyla değirmen dönmez” demişler.
FO bu sözü hiç duymamış ki, Beşiktaş’ın dünü, bugünü ve yarını hep taşıma suya bağlanmış.
Şeffaf olmayan yöntemlerle yapılan yeni stadyumun maliyeti neden benzer ölçekteki yapılara kıyasla çok yüksek bilmiyoruz daha örneğin.
“Boğaz’da yalı yapıyoruz” gibi demagojilerle üzeri örtülen bu konu karışıktır.
İnşaat sırasında, Beşiktaş’a, FO’nun plastik koltuk faturası, Ahmet Nur Çebi’nin demir faturası kestiğini biliyoruz misal.
Başkası yok muydu?
Bu işlerin raconu bellidir.
Karar verici olduğun ama mal sahibi olmadığı derneklerde kendine maddi çıkar sağlamazsın, sağlıyor gibi görünemezsin, sağlarsan bir temel soru sorarlar.
Bu yazıyı #fikretormanparalarnerede sorusu üzerinde çok fazla durmak için yazmıyorum. Gerçi taraftar 2018 Kasım ayından bu yana bu soruya cevap arıyor ama verisiz yanıtlamak imkansız.
Bu soruya FO çok kızıyor. Kamuoyuna da tatmin edici bir cevap vermiyor, taraftara kızıyor. “Bana inanın” diyor kısacası. Neden? İnandırmak için hiç çaba göstermiyor ki.
Taraftarla itişen FO, Coca-Cola tüketicilerine bağıran Muhtar Kent’e benzer, çılgınlıktır, tüketir ve tüketti de.
O yüzden konuyu kapatıp, geleceğe bakalım.
Beşiktaş gemisi karaya oturmuştur.
FO, kulüp yönetimi ile taraftar arasında bir uçurum yaratmak için elinden geleni yapıyor.
Duyduğumuza göre, isimlerin değişeceği ama düzenin aynı kalacağı bir yeni-eski düzen oluşturma peşindeler. FO da işin içinde, gelecek planlaması yapıyor.
Toplantılarda YK üyelikleri paylaşılıyor, kimin ne kadar bindirilmiş kıtası var konuşuluyor, onlar pazarlıkta ortaya sürülüyor.
Beşiktaş, beceriksizler yarışında, elden ele geçirilip hep düşürülen bir bayrak, tek meziyetleri babalarının oğulları olmak olanların elinde bir oyuncak değildir, olmamalıdır.
Süleyman Seba’dan bu yana gelen yönetimlerle ilişkisi olanların oluşturacağı bir yeni yönetim Beşiktaş’a felaket, taraftarına üzüntü getirir.
Söylemedi demeyin, fırtına geliyor ve gemiyi bilerek fırtınanın içinden geçirmek isteyenler var.
Batarız bakın.
Temuçin Tüzecan
Kaynak: Beşiktaş Postası